21 Temmuz 2017 Cuma

Sousei No Onmyouji - Anime İnceleme

    Sousei no Onmyouji, Mangakası Sukeno Yoshiaki'nin Japon klasiklerinden kötü düşüncelerden ve kötü enerjilerden oluşan şeytanımsı yaratıkları(seride kullanılan isim kegare) konu alarak yarattığı ilginç bir shounen seri, animesi çıkana kadar haberim olmayan bir seri ayrıca, genelde animeye uyarlanacak olan serilerin mangalarına ya zaten başlamış olurum, ya da animeye uyarlanacağını haber aldığımda ilk olarak mangasına bakarım 1,2 bölüm , hoşuma gittiyse seriye devam ederim, ama bu gözümden kaçmış ne yalan söyleyeyim :).


    İlk olarak söylemeliyim ki seri gerçekten çok ilginç olmuş, animesi mangasından apayrı bir yol çizmiş kendine.Ben şahsen dağları parçalayan güçte manyakları severim, anime içerisindeki güç seviyesinin fazla olması hoşuma gidiyor dragonballda gezegenlere tek atan abileri gördükten sonra insan bir beklenti içerisinde oluyor. Seriye başlayacağım zaman konusunu okumadım, direk türlerine baktım ilgimi çekti çat diye başladım. 

Seride az önce de bahsettiğim kegare denilen lavuklar var, lavuk dediğime bakmayın içlerinde insanlardan iyi yürekli olanlar var örneğin metalci Suzu gibi , ben çok sevdiydim bu karakteri , favori Basara'mdır kuşkusuz. Bu kegarelerin ayrı bir boyutu var insanların boyutundan ayrılmış, insanları bu boyuta çekip sömürüyorlar, olayları bu yani, fazla insan sömüren kegareler de evrim geçirip "Basara" denilen insanımsı bir şeye dönüşüyorlar örneğin Suzu;

sousei no onmyouji suzu ile ilgili görsel sonucu
böyle bir hanım abla, psikolojik olarak sorunları olsa da çok sevimli bi tip bence , metalle kudurdukları bir bölüm vardı şahsen ben de kalkıp evde onlarla beraber kudurdum o şekil etkileyen bir karakter yani :).

   

Ana karakterimiz şu eleman:

 sousei no onmyouji rokuro ile ilgili görsel sonucu
İsmi Enmadou Rokuro, yaşı 14, kendisi anasız babasız garibim, kegareleri ortadan kaldırmak amacıyla kurulmuş bir tarikat var Şeytan Kovucular diyorlar kendilerine bayağı hani geleneksel kötü vs iyideki iyi şovalyeler gibi düşünebilirsiniz insanlığı koruyan elemanlar. Bizim elemanı da yurtlarından bir tanesinde sahiplenmişler eğitmişler şeytan kovucu haline getirmişler kısaca.

Ee shounen yazıyoruz bir de ana karaktere kız lazım değil mi? Bu serideki tsunderemizin ismi de Adashino Benio:

benio ile ilgili görsel sonucu
Yaşı 14 aynı şekilde. Bu hanımefendinin de anası babası küçükken bir kegare tarafından gözlerinin önünde öldürülüyor, Rokuro'dan başka bir şehirde yaşıyor, ailesi zamanın daşaklı ruh kovucularındanmış. 

Hikaye bu iki karakter etrafında dönüyor, Ruh Kovucular'ın lideri Arima Tsuchimakado denilen bir lavuk var şöyle bir tip:  
sousei no onmyouji arima ile ilgili görsel sonucu

Bizim iki elemanı bir divanda topluyor , bu eleman kahin aynı zamanda, yanacaksınız öleceksiniz gibisinden bir kahin işte, geleceği görmüş meğer ikiz yıldızlar diye bir şey varmış da bu ikiz yıldızlar evlenip çocuk yaptıklarında  Miko diye bir eleman doğacakmış, bu da tüm kegareleri yok edip dünyaya barış ve huzur getirecekmiş vesaire, bundan dolayı bizimkileri bir araya getirip çakıştırmaya çalışıyor "Miko yapın baaa" gibi bir ifadeyle, sürekli bir uğraş içerisinde abazan manyağın teki yani, ama herif harbi güçlü , savaşırken havalı oluyor ne yalan söyleyeyim.

     Serinin hikayesi bu şekilde başlıyor, daha sonra kirli geçmişlerine ait çok değişik şeyler öğreniyoruz, güçleniyorlar, zamanla birbirlerine aşık oluyorlar, klasik tsundere ilişkisi işte, tek farkı mangaka bu seride biraz bokunu çıkartmış durumun, 14 yaşındaki çoluk çocuğa çocuk yaptırtma çabası falan midemi bulandırdı ille de bi işin boku çıkacak yani olay boku no picoya dönmüş durumda. Ben bu durumu hiç sevmedim sevgilicik oynayan veletlere bir şey demiyorum da yok dünyayı kurtarmak için evlenip çocuk yapın ulen tırrekler mantığı nedir? Öyle dünyanın aq , bunu görünce açtım batsın bu dünya dinledim yeminle.Bu durum seri için çok negatif bir durum, aslında çizimlere, aksiyona falan bakıldığında efsane olabilcek serilerden, yok ilk ruh kovucuymuş yok negatif enerjiymiş pozitif enerjiymiş bi koyuyor dağları parçalıyor vallahi ben bu kısımları çok sevdim içimdeki aksiyon açlığına bir nebze olsun iyi geldi , gerçi çöle yarım litre su dökmek gibi oldu ama olsun geçici olsa da mutlu ediyor insanı. Sürekli güçlenmeleri güzel, güç seviyesi sürekli artıyor,  Basara'ların muhabbetleri güzel , seri bazı yerlerde insanın kanını donduracak sahnelere sahip o da ölçütünde güzel olmuş.


sousei no onmyouji rokuro ile ilgili görsel sonucu

Aksiyon manyağı (dediğim gibi dağları parçalayan dağları kesen herifler bekleyen tipler var benim gibi) kişileri gayet kesecek bir seri, kendi mantıksal sınırları içerisinde bir çelişki yok, kendi mantığına göre olmayacak bir şeyi olur hale getirmemişler o bakımdan güzel çünkü bazı seriler gibi konu bulamayınca bizi de salah yerine koyup ne bileyim bakugan gibi yapmamışlar, ulan dragonoid 5 sezon götünü yırttı yok bilmemne çekirdeğidir yaraktır kürektir sonra öbür sezonun başında ilk düşmandan tek yiyodu o duruma düşmediği için memnun kaldım seriden. Rokuro'nun kıyafetine alışamadım  keko rahipler gibi çuval takmış dolaşıyodu ortada , sıcak değil mi aq nasıl savaşıyosun onun içerisinde.  Benio başlarda kezo olsa da sonralardan sevdim ben çok tatlış bir şeye dönüştü evrim geçirdi helal olsun sana Benio. Finalinden de memnun kaldım mangadan çok ayrı ilerlemiş oldukları için animenin ömrünün çok uzun olamayacağı belliydi zaten ayrı bir seri oluşturuyorlardı anime şirketi olarak , bu tutum çok uzun ömürlü olmuyor malesef seri yapmak anime şirketinden çok mangakaların işi diye düşünüyorum Shingeki no Kyojin gibi az çıkarın ama öz çıkarın yani daha iyi. Ama her şeye rağmen kötü iş çıkarmadılar animeyi devamı gelmeyecek biçimde bitirdiklerini düşünüyorum finalde her şey ortaya döküldü çok ufak bir açıklık bıraktılar ama devam ederse kaliteyi düşürecek bir biçimde devam eder herhalde, aksini yapıp beni şaşırtırlarsa memnun olurum tabii. Yuuto'dan falan bahsetmiycem o konuya girersem çok spoiler veririm , ibnemsi bir ana düşman var ana karaktere yavşıyor sürekli bunu bilmeniz yeterli :D.


Peki animeyi tavsiye ediyor muyum?
Her şeye rağmen başarılı bir seri diye düşünüyorum, tavsiye ediyorum  , çoğu insan mangadan ayrı ilerleyen serileri mangayla kıyaslıyor ama bunun bir hata olduğunu düşünüyorum sanki apayrı bir seri gibi düşünülünce bunun da gayet iyi iş çıkardığını düşünüyorum, 50. bölümde final yaptı yerinde bitirmişler uzatsalar boku çıkardı o açıdan da başarılı. Şu yaş olayına takılan arkadaşlar çok şeyetmeyin anime ilerledikçe bunun bir önemi kalmıyor dağlar falan parçalamaya başlıyorlar oraya odaklanın...

-Cutus







18 Mart 2017 Cumartesi

Kim Stanley Robinson - 2312



Kim Stanley Robinson kuşkusuz çağımızın en iyi bilim kurgu yazarlarından biri. Ancak yayın evlerimiz bu yazara pek de dikkat etmemişler ki sadece 3 kitabı çevrilmiş. (Kızıl Mars, Yağmurun 40 İşareti, 2312)Tabi yazar bu kadar iyi olunca kitabını da anlamak bir hayli zor oluyor bu yüzden öncelikle bu kitabı anlamak için öncelikle belli bir bilgi ve kültür düzeyinde olmanız gerekiyor. 2312 sadece bir bilim kurgu değil aynı zamanda felsefi ve ütopik özellikler taşıyor bu yüzden bazen kitapla tartışabiliyorsunuz.

Kitap yazarın yazdığı yıldan 300 yıl ileride geçiyor ve Dünya'nın içine ettiğimiz yeterli gelmemiş bu yüzden uzaya çıkıp orayı da halledelim demişiz. Mars'ı, Venüs'ü Satürn'ün bazı uydularını ve astroitleri dünyasallaştırmışız veya hala dünyasallaştırıyoruz. (Şahsen 2027 yılını merakla beklemekteyim.) Quantum bilgisayarları var ve artık onları kendimize takabiliyoruz. Beynimize bilgisayar takılması hoşuma da gitmedi değil. Ne güzel bütün sınavlardan geçerdik:)))) Genetik olarak da ilerideyiz nitekim kitapta astroidlerde biyomları kullanarak nesli tükenmiş hayvanları bile yaşatıyoruz. Yani kısacası bayağı gelişmişiz.

Kitap öncelikle ana karakterimiz Swan'ın büyükannesi Alex'in ölümüyle başlıyor. Swan yasını atlatmaya çalışırken bir şekilde büyükannesinin ölmeden önce yaptığı bir takım önemli işleri öğreniyor ve bu işlerin peşine düşüyor. Macerasında (Bence kitapta pek de macera yok.) Wahram ve Müfettiş Genette eşlik ediyor.

Yazar sanırım insanlığa ümitle bakıyor 300 yıldır uzaya çıkmışız ama hiç savaş yapmamışız. Bence bu ihtimal ölümsüzlük iksirini bulmamızdan bile daha az. Sadece bir dünya bok yolunda diğerleri gelişmiş ve medeni. (Grup seksin ilkelliğin dibi olduğunu düşünüyorum ben ama...) Yani çok da gerçekçi bir gelecek gibi gelmedi bana ama yine de umutlu olmaz lazım.

Bir astroidi nasıl teraryuma (dünyasallaştıma) çevireceğimizi yemek tarifi anlatır gibi anlatması beni pek sarmadı. Sanırım şirin olur diye düşünülmüş ama bana çok yapay ve yapmacık geldi. Belki 300 yıl sonra tatlı gelebilir ama  şu anda ben daha ciddi bir anlatımı tercih ederim. Kafama takılanlardan biri de sen o kadar emek ve para harca koca astoridi teraryuma çevir ama sonuç sekssefer. Milletin uçkuru için o kadar para mı harcanır?  Yani grup seks bu kadar mı önemli? Kitaba insancıl denmiş de şimdi sadece son 100 sayfaya bakarsak evet kesinlikle insancıl ama ilk 400 sayfada Swan'ın genellikle hayvanlarla takıldığını görüyoruz. Hadi onu da geçtim. İki hamile çift cinsiyetli insanın ulu orta sevişmesi nasıl insancıl? Bu arada insanların çoğu uzun yaşamak için çift cinsiyetli olmuşlar. Sanırım Le Guin'e bir selam verilmek istenmiş ama olmamış gibi. Sonuçta hala kadın - erkek cinsiyet durumu vardı. Her şeye rağmen uzun yaşam için çift cinsiyetliğe bağlanmasını akıllıca bulduğumu söyleyebilirim. Sonuçta kimse durduk yere çift cinsiyetli olmaz.

Tabi şimdi herkes çift cinsiyetli, seksseferler falan var. Doğal olarak da dinlerin yalan olması gerek. Zaten yazar kitabın bir kısmında buna değinmiş.

"Dünya'ya alçak bir yörüngeden baktığımızda Himalaya Dağları'nın gezegenin iklimine olan etkisi bariz görünür. Alize rüzgarlarının enlemin karşısında durup güneye yönelmeden önce içlerindeki tüm yağmuru sıkarak diğer tüm yağmur perdelerini geride bırakan bir yağmur perdesi yaratır, böylelikle Dünya'nın en kudretli sekiz nehrini besler ama başta hemen kuzeylerindeki Gobi Çölü olmak üzere güneybatıdaki her şeyi, Pakistan'ı İran'ı Mezopotamya'yı Suudi Arabistan'ı, hatta Kuzey Afrika ile Güney Avrupa'yı dahil kuruturlar. Bu kuru iklim kuşağı Avrasya - Afrika kıtalarının yarısından fazlasını kuşatır. Kavrulmuş, kayalık bir arazi... Sonradan etrafa yayılıp Dünya'nın geri kalanını da yakan ateşli dinlerin anavatanı. Tesadüf mü?"

"Alıntılar" adlı bölümler ise hem sevdiğim hem de beni sıkan bölümler oldular. Sevmemin nedeni bu bölümlerde bilimsel, kültürel, felsefik olarak bilgimiz artıyordu ama bazen asıl bölümlerin içine girecekken pat diye karşıma çıkıyordu. Bu da kitabın akıcılığını bozuyordu. Bir okuma isteksizliği yaratabiliryordu. Alıntılar genellikle kendisinden sonra gelen bölümler için bize ön bilgi veriyordu ama bu yine de kitabın akıcılığını olumsuz yönde etkiliyordu.

Kitapta en büyük problem ekonomiden hiç bahsetmiyor olması. Bilim ve teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin bunlar her zaman ekonominin gölgesi altında olan olgular bu hiçbir zaman değişmeyecek.

Kim Stanley Robinson'ın bu kitapta bence en büyük başarısı, atmosferi o kadar güzel anlatmış ki beyninizde resmen 300 yıl ileriye gidiyorsunuz ve siz de artık 2312 yılındasınız. Böyle bir atmosfer kolay kolay akıcı bir dille anlatılmaz ama yazar bunu gerçekten çok iyi başarmış. Günümüzdeki bilimsel bilgileri geleceğe taşıyıp bunu uygun hale getirmek ise ayrı bir başarı. Bu, Kim Stanley Robinson'ın kesinlikle en bilgili ve tecrübeli yazarlardan biri olduğunu gösteriyor.

Sonuç olarak 2312 saygıyı hak eden kitaplardan biri her ne kadar bütün düşüncesine katılmasam da.

- Yeren